Günlerden bir gün aracımı toplantı yapacağım otelin kapısına getirdim. İlgilenmeyi bırak çalışan kimse yok ortalarda. Zamanım da yok, mecburen rahatsızlık vermeyen müsait olan bir yere park ettim. Toplantıma geçtim. Güzel keyifli bir toplantı geçiyordu ki…
Günlerden bir gün aracımı toplantı yapacağım otelin kapısına getirdim. İlgilenmeyi bırak çalışan kimse yok ortalarda. Zamanım da yok, mecburen rahatsızlık vermeyen müsait olan bir yere park ettim. Toplantıma geçtim. Güzel keyifli bir toplantı geçiyordu. Tam toplantının ortasında küt diye sertçe kapı açıldı. Odanın ortasına kadar oldukça iri palabıyıklı bir adam girdi yürüdü. “Araç sizin mi?” dedi.
“Açamayınca camı kırdık, kartınızı bulduk, buraya geldik. Alın arabayı, otelin sahibinin arabası geldi. Yer yok. Markka goyyorz oralara. Lükz marka” dedi gitti. Keyifli geçen toplantının ortasından sanki araba değil kamyon geçti resmen. Kamyon sahibi olarak da mecburen konuyu çözmek için kapıya indim. Sonrası bir kaos zaten…
Ben otel görevlisi zannettim, adam aldı aracı kaçtı gitti
Tekrar gelmem gerekiyordu bir sonraki gün otel girişine tekrar geldim, bu sefer temkinliyim. Yine kapı boş bir görevli gelir diye beklemeye başladım. Koşa koşa birisi geldi. Araçtan çıktım. Oturdu arabaya ve sürdü gitti. Otelin içinden üniformalı bir görevli geldi. Ben dedim, ben otel görevlisi zannettim, adam aldı aracı kaçtı gitti. Yine bir kaos başladı benim için.
Arabamı bir süre sonra başka birisi getirdi, teslim etti. “Bizim oğlan araba hastasıdır, benden alamayınca böyle bir yol bulmuş kusura bakmayın” dedi. Aracımı eksiksiz teslim aldığıma şükrettim. Ne oldu, nasıl oldu, suçlu kim, beynim yanıyor düşündükçe.
Boş yer yok, her kat dolu, maden kuyusu gibi inmişler aşağıya…
Neyse aracı alıp kapalı otoparka park etmek için sürmeye başladım. Eksi 2, eksi 3, eksi 4 derken içim daralmaya başladı, boş yer yok, her kat dolu, maden kuyusu gibi inmişler aşağıya… Galiba yolun sonunu Marmara Ray’a bağlayacaklar… Etraf da karanlık. Korku kuyusu fragmanı devam ederken, işaretler, numaralar, uyarılar… Kapalı otoparkda o kadar aşağıya indik ki orada da zebaniler bekliyor bizi neredeyse diye düşünürken, boşluk buldum park ettim.
Siyah kara bir el omzuma uzandı, istemsizce kokudan çığlık atmışım. O elin devamındaki ağız “ Bilader çok kalacakmısın, dükkân önüne park ediyorsun” diye seslenince apar topar attım geri arabaya kendimi. Soru bile sormadım. Anca aynadan bakabildim dükkânın ismine. Otelin SPA’sıymış. Eller de masörün elleriymiş.
Park kredisi mi?
Nasıl kaçtığımı bilemeden çıkışa doğru otopark içinde minareye çıkar gibi sürmeye başladım, çık çık bitmiyor. Nefret ediyorum artık yer dibindeki otopark aramalarından… Çıkış tabelasını belki 20 defa görmeme rağmen ışığa halaa ulaşadım. Evet nihayet bariyerler ve ödeme noktası. Ödeme noktası yerine kredi noktası, park kredisi, gibi ibare mi okudum yoksa bana mı öyle geldi.
Pencereyi açan görevli form uzattı. Nedir bu dedim. “Otopark ve araç yıkama fiyatlarına zam geldi de… Eğer limitiniz yetmezse diye kredi tanımlaması yapıyoruz…” Sistemleri arızalıymış park yeri bulamadan geri çıktığımı, fazla kalmadığımı ikna edene kadar canım çıktı.
Bir kez daha anladım ki misafir memnuniyeti, otel girişinden başlar.
@aykutbakay
Bu yazım 19/02/2024 tarihinde turizmaktuel haber sitesinde yayınlanmıştır.