Yemek uzmanı, gastronomi yazarı, sosyal medyada yemek fenomeni, youtuber Hülya Meral ile keyifli bir röportaj yaptık.
Geçtiğimiz haftalarda Crowne Plaza Oryapark ’ta otelin Genel Müdürü sevgili Aykut Bakay ve Satış ve Pazarlama Direktörü Şule Altıntaş ile çok keyifli bir yemek yedik. Turizm ve gastronomi ekseninde ilerleyen sohbette Aykut Bey’in uzun yıllardır karikatür dergilerini yakından takip ettiğini ve bir de turizm sektörüne ilişkin bilgi ve deneyimlerini paylaştığı bir Web Sitesi olduğunu öğrendim. Keşke tüm X kuşağı yöneticiler böyle deneyimlerini paylaşsa…
‘Her şey dahil’ otellere olan alerjimi konuştuk uzun uzun. Kahvaltıyı kaçırmamak için koş, havlu için koca alanın içinde maratona çık, öğlen yemeği saatini yakalamak için telefonun alarmını kur, akşam üstü gözleme yiyeceksen belli saatteki gözlemeden bir lokma alacaksın diye upuzun kuyruk bekle.. gibi sıkıntılarımı paylaştım ve yurtiçinde beş yıldızlı her şey dahil otelde tatil yapıp kitleye yönelik hizmet almaktansa butik otellere veya çok daha uygun rakamlara yurt dışına tatile gidip en azından birkaç ülke gördüğümden bahsettim.
Aykut Bey’in mizah yönü o kadar kuvvetli ki, gülmekten çenem ağrıdı desem abartmış olmam. Web sitesinde yayınladığı ve konuştuğumuz ‘her şey dahil’ konusu ile alakalı yazısını iletti bana sağolsun. Ben okurken bir kez daha güldüm. Sizler de okuyun istedim. Paylaşımı için yeniden teşekkür ediyorum kendisine. İyi okumalar
***
HER ŞEY mi dahildi, yoksa HER ŞEY bize mi dahil?
Her şey dahil değil o zaman… Neden yemek dahil koymazlar ki sistemin adını? Sistem karışmış, kim kime dahil, neresi nereye dahil belli değil. Ultralar, megalar, superiorlar vs.’ler hepsi birbirine girmiş.. Tam bir Kaos!
Plaj için havlu istediğin zaman gidip alamıyorsun belli saatleri var. Her yemek organizasyonu belli saatlerde başlıyor, belli saatlerde bitiyor. Başlangıç saatleri çok kalabalık, son dakikalar yiyecek yok. Saatsiz otelde dolaşmayın. Bir yerde yemek biterken diğer başka yerde yiyecek bir şeyler başlıyor. Saatlerini bilirseniz sorun yok. Tatile gelmişim arkadaş, saat kavramım yok ki!
Şarkılar Rusça, animasyonlar Rusça, her yerde Rus, herkes Rus.. Burası neresi, yanlış mı geldik acaba?
Çok personel var, koşuşturuyorlar. Garsonlar tutuk, donuk, kararsız, belirsiz. Sistemsizlik var belli. Personel çok fazla, sirkülasyon çok fazla, bir gördüğün personeli bir daha görmüyorsun. İş çok personelde memnuniyet yok… Sürekli eleman ihtiyacı doğuyor, sezon kısa, maaşlar çok düşük.
Müzik sesi tavanda, animasyonlar bangır bangır, yakınında durmanın imkanı yok. Sahilde kafa dinlemek, huzur bulmak çok zor.
Otelde yemek yemeğe gelen yaklaşık bin kişi olunca israf çok fazla, inanılacak gibi değil. Herkes önce gözünü doyurma savaşında, mide sorun değil ki, her yerde tuvalet var. Nasıl hazmedeceksin ki o kadar yemeği? Şöyle; tabak ayrı yerde yürü git, ölçtüm; 80 adım, masaya otur, ekmek yok , ters istikamette 30 adım, sıraya gir, ekmeği kes, tekrar masaya dön. Su isteyeceğiz. Eyvah! Garson yok. Nerede acaba?
İstasyon büfeler kurulmuş, her büfede en az 50 kişi kuyrukta. Böyle olunca ‘Abi şu tabağı omuzuma koyar mısın ellerim dolu da’ diyebilecek müşteri tipleri bile var .
Tasarrufun adı ‘Pısst’ olmuş
Tuvalette her şey elektronik. Sabun makinesi; elini yaklaştırıyorsun ‘pısst’ diyor, sabun püskürtüyor. Musluğa yaklaştın ‘Pısst’. Ancak su, tekrar ‘Pısst’ deyip durunca, eller de sabunlu… O fena, su gelsin diye musluğun her tarafına dokunuyorsun.
Hadi neyse de havlu makinesindeki gizli sensoru bulmak için resmen aşk yaşadık. Meğerse fişini çekmişler, çok bozuldum. Derken, lamba sönüyor… Karanlık.. Kalıyorsun öyle… Birkaç saniye ne olduğunu anlamaya çalışıyorsun… Hareket etmem gerekiyor, sallanıyor, el kol hareketleri… Lamba yanıyor.. musluk pısst.. pısst.. Lamba söndü… Lamba yandı. Tasarruf işte adı üstünde, yediklerini eritmek için…
HER ŞEY dahil; bilinçli tasarruf hariç…
Odalardaki lambaların yarısı işlevsiz, diğer lambalarda da beyaz renk çeşitlemeleri; kırık beyaz ve sarı beyaz . Odada da tasarruf var belli. Ama soğutmayan minibara da, teknik servisin ‘şanslısınız, otelin en güzel çalışan minibarı’ denmesi ağrıma gitti doğrusu.
HER ŞEY dahil; tesiste, bakım, onarım, tamirat hariç…
Her yerde yemek var , yiyecek bir şeyler var. 24 saat yemek yiyen bir kitle olduğunu düşünün, arta kalan yemekler yer değiştiriyor, saat değiştiriyor, gün değiştiriyor. Aşçılık sanatı yok. Zamanla yarış; yemeklerdeki lezzetin katili olmuş. Hiçbir yemeğin tadı yerinde değil. Rengarenk yüzlerce yemek var ama yiyecek bir şey yok. Ama var mı, var! Aşçılarda belli ki sanat var, ama zaman yok, mesleğini icra edemediği için de keyif yok. Doldur, topla, boşalt; iki ayak, bir terliğe…
HER ŞEY dahil ancak aşçıların yemek yapma özgürlükleri hariç…
Herkes yemekte ortalama en az dört tabak tüketiyor, iki bardak, çatal, bıçak, kaşık çarpı üç öğünle ve ara yemeklerle hesapladığınızda bu işin zahmetini bulaşıkçılar çekiyor, kepçesi, kazanı, tenceresi. Artı zahmet bulaşık yıkamakla kalmıyor, bir yerden diğer yere transferi de zahmetli. Bulaşıkhanede bir ordu çalışıyor olmalı.
HER ŞEY dahil; personelde memnuniyet, motivasyon, çalışma isteği hariç…
HER ŞEY dahil; turizm hariç… turizmci hariç… sistem hariç…düzen hariç…
AYKUT BAKAY
Crowne Plaza Oryapark Genel Müdürü